Ölümlüler için Zaman Yönetimi | Laba Uluslararası Eğitim Platformu
Для отслеживания статуса заказа — авторизируйтесь
Введите код, который был выслан на почту Введите код с SMS, который был выслан на номер
Код действителен в течение 5 минут Код с sms действителен в течение 5 минут
Вы уверены, что хотите выйти?
Сеанс завершен
На главную
Blog

Arama

Ölümlüler için Zaman Yönetimi

Ortalama bir insanın dünya üzerinde yalnızca dört bin haftası olduğunu biliyor muydunuz?

cover-31-655cad0a71f8f485963626-min-656735126503e977896734.jpg

İnsan ömrü Olive Burkeman’a göre “absürt, korkunç ve neredeyse aşağılayıcı” bir şekilde kısadır. 80 yaşına kadar yaşayacağınızı varsayarsanız, dünya gezegeninde yalnızca dört bin haftanız vardır. Bu hesabı ilk yaptığında şaşkınlıktan midesinin bulandığını belirten Burkeman, soruyu arkadaşlarına taşır. Onlardan, kafalarında hiç hesap yapmadan ortalama bir insan ömrünün kaç hafta olduğunu tahmin etmelerini ister. Arkadaşlarından biri 310.000 cevabını verir. Ancak, bu rakam neredeyse Mezopotamya’da Sümerler döneminden bu yana medeniyetin geçirdiği tüm süreçtir.

Kendisini “üretkenlik meraklısı” olarak adlandıran Burkeman, dört bin haftasını daha verimli geçirebilmek adına Pomodoro tekniğinden, gününü 15 dakikalık parçalara bölmeye kadar ortaya atılan tüm “verimli olma” yollarını denemiş, hatta takıntılı olduğunu kabul ettiği bu konu üzerinde köşe yazarlığı yapmıştır. İnsan ömrünün kısalığını fark edişiyle birlikte değişen zaman yönetimi algısını bu kitabında incelemiştir. Biz de sizler için kitabın en çarpıcı noktalarını derledik. Keyifli okumalar!

Zaman vs. İnsanlık

Zaman, ne yazık ki inatçı bir çocuk gibidir. Biz onu ne kadar kontrol etmeye çalışırsak, o kadar kontrolden uzaklaşır. Ancak, insanlık olarak bu çabadan vazgeçemiyoruz. Öyle ki, spordan, uykumuzdan, hatta yediğimiz yemekten maksimum verimi alabilmemiz için yüzlerce uygulama geliştirilmiş durumda. Her gün zaman yönetimi hakkında “en iyi” tavsiyeyi veren yeni bir kitap yayınlanıyor. Burkeman’a göre bu kitaplar işe de yarıyor. Daha kısa sürede daha fazla işimizi tamamlıyor, toplantıdan toplantıya koşturabiliyor, çocuklarımızı daha fazla etkinliğe götürüyoruz. İronik olarak, sorun da burada başlıyor: Bir yandan zaman yönetimi tavsiyelerini uygulamaya koyarak zamanın efendisi olduğumuzu düşünüyor, öte yandan hiç olmadığımız kadar yoğun, kaygılı ve boş hissetmeye başlıyoruz.

“Dört Bin Hafta” da zaman yönetimini konu alan bir kitap ama arada küçük bir fark var. Burkeman, bu güne kadar zaman yönetimi hakkında edindiğimiz tüm bilgilerin bizi hayal kırıklığına uğrattığını ve zamanı verimli kullanmanın asıl yolunun onunla olan kırılgan ilişkimizi kabullenmekten geçebileceğini öne sürüyor. Günün sonunda akla gelebilecek en iddialı planları yapacak zihinsel kapasiteye sahibiz fakat bu planları eyleme geçirmeye yetecek zamanımız yok.

Burkeman, kitabındaki önerileriyle insanların zaman ile aralarındaki dengeyi düzeltmelerine yardımcı olmayı amaçlıyor: Bu kitap “dört bin haftalık yaşamımızın aşırı kısalığına ve parıldayan olasılıklarına adaletli bir şekilde yaklaşarak zaman yönetimi konusunda yeni yollar keşfedip keşfedemeyeceğimizi görmek adına bir girişim.” Çünkü yazarın deyişiyle tüm hayatımız zaman yönetiminden ibaret.

Dünden Bugüne Zaman

Zaman yönetimi modern bir kavramdır. Bir düşünün: Orta Çağ’ın başlarında İngiltere’de yaşayan bir köylü olsaydınız, muhtemelen yetişkinliğe erişmeden hayatınızı kaybederdiniz. Diyelim ki şansınız yaver gitti, o zaman da bir lordun emri altında çalışır, kiliseye olan sorumluluklarınızı yerine getirir ve ölümcül hastalıklar konusunda endişe duyardınız. Tüm bu problemlerin arasında “görev”lerinizi bir güne sığdırmak gibi bir kaygınız olmazdı. “Yapacak çok işim var ama yeterince zamanım yok” gibi bir cümle kurmazdınız.

Günümüzde zamanı, kendimiz ve etrafımızdaki dünyadan ayrı bir olgu olarak görürüz. Örneğin, yarını planlamak istediğimizde veya geçen yıl başardıklarımızı gözden geçirdiğimizde, farkında bile olmadan zihnimizde bir takvim, bir saat ya da soyut bir zaman çizelgesi canlandırırız. Ardından olayları bu zaman çizelgesine göre değerlendiririz. 

Sanayi Devrimi ve saat algısının yerleşmesinden önce, bireyler hayatlarını geçici bir evre olarak görmüyorlardı. Zamanlarını, ölümden sonra yaşamın devam edeceği bir sonsuzluğa inandıkları bağlamın içinde değerlendiriyorlardı. Bu bakış açısı sayesinde tek bir yaşamda ulaşamadıkları hedefler nedeniyle endişelenmiyorlardı.

Ek olarak Orta Çağ rahiplerinin, gün doğmadan gerçekleştirdikleri sabah dualarında manastırdaki herkesin uyandığından emin olmak için geliştirdikleri mekanik saatler, endüstriyel emeğin yükselişi sırasında büyük önem kazandı.

Modern çağda ise sonsuzluk anlamının dini tanımlarından uzaklaşılarak ölümden sonraki yaşama yönelik şüpheler artmaya başladı. Bu değişim, insanların sınırlı ömürlerinden maksimum verim alabilmek adına yeni yollar aramasına yol açtı. Sanayi Devrimi ile birlikte, fabrika sahipleri kârlarını yükseltmek adına işçilere günlük yerine saatlik ücret üzerinden ödeme yapmaya başladı. Bu değişim sonucunda zaman somut bir algı haline geldi.

Günümüzde kapitalizmin etkisiyle birleşen zaman algısı, takıntı noktasına gelen korkutucu bir olguya dönüştü. Ancak, göz önünde bulundurmamız gereken önemli bir unsur var.

Sınırlarımızla Yüzleşmek

Burkeman’ın açılış cümlesinden beri tekrarladığı gibi insan ömrü çok ama çok kısa. Fakat problemimiz sınırlı olan zamanımız değil. Asıl sorunumuz, sahip olduğumuz zamanı nasıl kullanacağımız doğrultusunda yoğun bir baskı hissetmemiz.

Zamanla olan sorunlu ilişkimiz büyük ölçüde gerçekliğin acı verici kısıtlamalarından kaçınmaya yönelik çabalarımızdan kaynaklanıyor. Daha üretken olmaya yönelik stratejilerimizin çoğu ise işleri daha da kötüleştiriyor çünkü bu stratejiler de bizi kaçmaya itiyor. Sonuçta, zamanımızın sınırlı oluşuyla yüzleşmek acı verici çünkü bu, zor seçimlerin kaçınılmaz olduğu ve yapmayı hayal ettiğimiz her şey için zamanımızın olmayacağı anlamına geliyor. 

Bu korkutucu düşüncelerden uzaklaşmak için kendimizi sınırlarımıza itiyor ve duygularımızı bastırmaya çalışıyoruz. Ancak, bu yöntem bir süre sonra bizi hayal kırıklığına uğratıyor çünkü bir gün zamanımızın kontrolüne sahip olduğumuzu düşünecek noktaya ulaşsak bile “yeterli” hissedemiyoruz. Bu bağlamda yeterlilik, insan olarak ulaşamayacağımız bir seviyeyi gösteriyor. 

Bütün bunlar, yazarın “sınırlama paradoksu” olarak adlandırdığı bir olguyu doğuruyor. Nihai kontrol duygusuna ve insan olmanın kaçınılmaz kısıtlamalarından özgürlüğe ulaşma arzusuyla zamanınızı ne kadar çok yönetmeye çalışırsanız, hayat o kadar stres dolu, boş ve sinir bozucu hale geliyor.

Pratik anlamda, zaman konusunda sınırları benimseyen bir tutum edinmek, yapmak istediğiniz veya başkalarının yapmanızı istediği her şey için zamanınızın yeterli olmadığı anlayışıyla günlerinizi organize etmek anlamına gelir. Bu sayede, başarısızlık sonucunda kendinizi hırpalamaktan vazgeçebilirsiniz.

Önerilen gönderi:

image-40-1-6540dd5e3580e875567578.png

İş Hayatında Bir Adım Öne Çıkma Rehberi: Atomik Alışkanlıklar

Okuyun

Ertelemenin Verimli Hali

Erteleme günümüzde bir hastalık olarak algılanmaya başlasa da hepimizin gerçekleştirdiği bir eylemdir. Neden mi? Çünkü bu, insan doğasının bir parçasıdır. Her zaman en üst düzeyde performans gösteremeyiz. Bunu yapmaya çalıştığımızda ise bir noktada tükeniriz.

Hayatınızda plansız günlere yer vermemek ve her günü kusursuz bir rutin içinde geçirmeye çalışmak sonuç alamayacağınız bir hedeftir. Erteleme sorunu ile daha etkili bir şekilde başa çıkmak için, odağımızı her şeyi başarma doğrultusundan uzaklaştırmalı ve bunun yerine bizim için en büyük öneme sahip hedeflere öncelik vermeliyiz. Burkeman, bu anlamda okurlarına üç prensip sunuyor:

Önce kendinize ödeme yapın: Maaşınız yattığında, önce belirli bir kısmını kendi birikimleriniz ve ihtiyaçlarınız için harcarsanız muhtemelen hiç nakit sıkıntısı yaşamazsınız. Ancak, sıranın elbette size geleceğini düşünerek kendinize ödeme yapmayı sona alırsanız o sıra asla gelmez. 

Zaman konusunda da aynı şey geçerlidir. Sevdiğiniz bir aktiviteyi yapmadan önce tüm önemli işlerinizi aradan çıkarmaya çalışırsanız, hayal kırıklığına uğramanız muhtemeldir. "Önce kendinize ödeme yapma" konseptini aklınızda tutmak, bu tek seferlik ipuçlarını temelinde şu basit içgörüyü bulunduran bir düşünce sistemine dönüştürür: “Eğer dört bin haftanızın bir kısmını sizin için en önemli olanı yapmaya ayırmayı planlıyorsanız, o zaman bir noktada bu planları uygulamaya koymak zorundasınız.”

Devam eden işlerinizi sınırlandırın: Zamanımızın sınırlı oluşuna başkaldırmanın en iyi yollarından biri elimizden gelen her şeyi aynı anda yapmaya çalışmak olabilir. Ancak, bu yöntem sorumluluğunu üstlendiğimiz projeler zorlaştıkça veya sıkıcı olmaya başladıkça bizi farklı bir projeye iter. Her ne kadar anlık bir kontrol duygusuna ulaşsak bile önemli işlerimizi tamamlayamadığımız kısır bir  döngüye gireriz.

Bu sorunu çözmenin yollarından biri kendinize bir limit koymaktır. Jim Benson, limit stratejisini detaylı incelediği “Personal Kanban” kitabında bu limitin üç görev veya projeyle sınırlı tutulması gerektiğini belirtir. Burkeman, bu stratejiyi kendi hayatında uygulamış ve gerçeklerle bu bağlam içerisinde yüzleşmenin uzun vadede verimliliğini artırdığını gözlemlemiştir.

Önceliklerin cazibesine karşı koyun: Dünyanın en zengin isimlerinden Warren Buffett, kendisinden öncelik belirleme tavsiyesi isteyen kişisel pilotuna hayatı boyunca yapmak istediği 25 şeyi en önemliden en önemsize doğru sıralamasını önermiştir. Buffett’a göre kişi zamanını listenin başında gelen beş maddeye göre planlamalıdır. Kalan 20 maddeyi, tahmin edileceği gibi vakti olduğunda gerçekleştirmesini değil, tam aksine tamamen unutmasını önermiştir. Çünkü o maddeler kişinin yalnızca dikkatini dağıtacaktır.

Burkeman, spesifik bir liste oluşturmayı bizzat önermese de hayatta yapmak istemediğimiz şeylere “hayır” diyebilmenin önemini vurgular. Bu sayede, sınırlı zamanımızın boşa gittiği düşüncesine kapılma ihtimalimiz azalır.

Anda Yaşamak

Bir işe başladığınızda, elinizdeki işin tahmin ettiğinizden çok daha uzun sürdüğünü fark etmiş olabilirsiniz. Bu olgu bilişsel bilimci Douglas Hofstadter tarafından geliştirilen "Hofstadter Yasası” olarak bilinir.

Hayatın büyük bir kısmının kontrolümüz dışında geliştiğini kabul etmemize rağmen, birçoğumuz kendimizi günümüzün her ayrıntısını planlamaya çalışırken buluyoruz. Burkeman, bu konuda havaalanına uçuş saatinden çok daha önce varmaya öncelik veren bir ailede büyüme deneyimini paylaşıyor. Ancak, ailesi tüm bu planlamaya rağmen olayların gidişatında her zaman kontrol sahibi olamayacaklarını fark ediyor. Geleceği kontrol etmeye çalışmak zamanla strese yol açıyor.

Yazar, aşırı planlamanın antitezi olarak sunulan “anda yaşamak” önerisinde bulunmadan önce okuru uyarıyor. Geleceğin belirsizliğinde boğulmamak için anda yaşamaya çalışmak bazen takıntı haline gelebilir. Bu takıntı, aşırı planlamanın üzerimizde yarattığına benzer bir stresle sonuçlanabilir.

Bu noktada önemli olan, kendimize zaten anda yaşıyor olduğumuzu hatırlatmaktır. Anda yaşamaya çalışmak kendimize farklı açıdan bir baskı uygulamakla bağdaştırılırken, anda yaşamak dışında başka bir seçeneğimiz olmadığını fark etmek, yaşamın tadını çıkarmamıza olanak tanır.

Sınırlı Zamanımızdan Maksimum Verim Alabilmek

Oliver Burkeman, zamanımızı en verimli şekilde değerlendirebilmemiz için kendimize sorabileceğimiz beş soru öneriyor:

  1. Hayatınızın veya işinizin hangi noktalarında aslında rahatsızlık duymanız gerekirken konfor arıyorsunuz?
  2. Kendinizi, ulaşılması imkansız olan üretkenlik veya performans standartlarına bağlı tutarak bu standartlara göre mi değerlendiriyorsunuz?
  3. Hangi açılardan olmanız gerektiğinizi düşündüğünüz insan olmadığınızı kabul etmekte zorlanıyorsunuz?
  4. Hayatın hangi alanlarında “ne yaptığımdan emin olmadan başlayamam” algısı sebebiyle kendinize engel oluyorsunuz?
  5. Eylemlerinizin sonuçlarına bu kadar odaklanmasaydınız, gününüzü nasıl geçiriyor olurdunuz?

Ek olarak, farkındalığımızı artırıp sınırlarımızla yüzleşebilmek için sunduğu tavsiyeleri kitabın sonunda 10 maddeyle özetliyor: 

  1. Üretkenliğe sınır koyun: İki tane yapılacaklar listesi tutun. Biri devam eden işleriniz için “açık”, diğeri ise sabit sayıda iş ekleyeceğiniz “kapalı” bir liste olsun. Açık listeye yeni bir iş eklemeden önce listedeki diğer görevlerin tamamlandığından emin olun. Günlük işlerinizi verimli bir şekilde tamamlamak için ise kendinize bir zaman sınırı belirleyin.
  2. İşlerinizi bir seri haline getirin: Tek seferde yalnızca bir projeye odaklanın ve sonraki projeye geçmeden önce elinizdeki projeyi tamamlayın.
  3. Başarısızlıklarınızı önceden belirleyin: Zaman ve enerjinizi daha etkili kullanabilmek adına, yaşamın hangi alanlarında mükemmeliyetçilikten vazgeçeceğinizi önceden belirleyin. Stratejik başarısızlık, öncelik verdiğiniz hedeflerden uzaklaşmanızın önüne geçer.
  4. Sadece yapılacaklara değil, yapılanlara da odaklanın: Gün içinde sadece tamamladığınız görevleri ekleyeceğiniz bir liste oluşturun. Bu sayede kendinizi sonu gelmeyen yapılacaklar listelerinin yarattığı stresten uzaklaştırabilirsiniz.
  5. Neyi önemseyeceğinizi seçin: Her gün sosyal medya üzerinde sayısız içeriğe maruz kalıyoruz. Zamanımız ve dikkatimizi hem kendimiz hem de toplumun yararına kullanabilmek için hangi konularda farklılık yaratmaya çalışacağınızı bilinçli olarak seçin.
  6. Sıkıcı ve tek amaçlı teknolojiler kullanarak dikkat dağıtıcı unsurları azaltın: Birden fazla işi aynı anda yapabilme cazibesine kapılıp dikkat dağınıklığı sorunu yaşamamak adına Kindle gibi tek amaçlı teknolojileri tercih edin.
  7. Sıradanlıkta yenilik arayın: Dikkatinizi sıradan anlara daha fazla yönelterek olağanın içinde yenilikler keşfedin. “Hayatı iki kat yoğun yaşarsanız, tecrübeleriniz de iki kat daha kalıcı ve hatırlanabilir olur.”
  8. İlişkilerde araştırıcı olun: İlişkilerde kontrolcü bir tutum edinmek yerine, meraklı bir tavır benimseyerek ilişkilerinizin kalitesini artırın.
  9. Anlık olarak cömert davranışlarda bulunun: Arabuluculuk eğitmeni Joseph Goldstein, bencilliğin daha hızlı sonuç verdiğini ancak cömert davranışların insanı daha mutlu hissettirdiğini gözlemlemiştir. Bunun için bir yardım kuruluşuna bağışta bulunabilir veya bir arkadaşınızın yaptığı işi övebilirsiniz.
  10. “Hiçbir şey yapmama” alıştırması yapın: Dört bin haftanızı en iyi şekilde geçirebilmek için hiçbir şey yapmama kapasitenizi de geliştirebilmeniz gerekir, çünkü harekete geçmemenin verdiği rahatsızlık sizi yanlış kararlar almaya sürükleyebilir. Bu anlamda Shinzen Young’ın “Hiçbir Şey Yapmama Meditasyonu”ndan faydalanabilirsiniz. Bir sandalyeye oturun. Beş veya on dakika boyunca hiçbir şey yapmamaya çalışın. Aklınıza bir düşünce geldiğinde ya da hareket etme isteği uyandığında kendinizi durdurun. Bu sayede zamanla daha fazla anda hissedip sakinliğinizi koruyarak hayatınızda daha iyi seçimler yapabilirsiniz.

Haber bültenimize abone olun

Haftada en iyi materyalleri içeren bir mektup. Hiçbir şeyi kaçırmamak için abone olun
Takip ettiğiniz için teşekkür ederiz