Acıya dayanma becerisi hızla zayıflarken, insanlar mutlak bir denge peşinde koşan, çatışmalardan ve acıdan kaçınan ve mutluluğun medyada pazarlandığı bir yaklaşımı benimseyen bir profil oluşturuyorlar. Bu kitap, algofobi ve çatışmalardan kaçınma eğiliminin toplumsal düzeyde nasıl etkili olduğunu anlatarak, iş hayatı ve toplum yapısı üzerindeki egemenliğini açıklıyor.
Kitabın önemli fikirlerini sizin için derledik. Bu hızlı tüketim çağında iş hayatı ve yaşamınızda ilham verebilecek alışılmamış manifestolar sunuyoruz. Keyifli okumalar dileriz!
Palyatif Ne Demek?
“Palyatif” aslında bir sıfattır, latince “manto” demek olan pallium, paltoyla örtmek ve üstünü örtmek anlamları taşır. Tıpta ise tedavisi mümkün olmayan hastalıklarda acıları gidermek, onların üstünü örtmek anlamında kullanılır.
Günümüzde algofobi, sürekli olarak rahatsızlık verici durumlardan kaçınma eğilimini artırmıştır. Algofobi, iş hayatını, siyaseti ve toplum yapısını etkilemektedir. Toplumsal düzeyde, çatışma ve fikir ayrılıkları gibi potansiyel olarak acı verici tartışmalardan kaçınma eğilimi giderek artmaktadır. Toplum ve iş dünyasında mutluluğun ve üretkenliğin vurgulandığı bir ortamda bu kitap acı çekmenin öneminden bahseder.
Performans Toplumu
Günümüz toplumu aslında performans toplumudur. Bu sebepten, acı hem zayıflık olarak algılanır hem de gizlenmesi ya da giderilmesi gerekir. Yapabilmenin baskın olduğu ortamda acı çekmek pasifliktir. Tüm bu sebeplerden dolayı toplumumuzda acı çekme sesini kesmiştir, kendini ifade etmekten mahrumdur.
Mutluluk Zorlaması
Endüstri devrimi sonrası artık insan bedeni bir üretim aracı değildir. Kendi kendini deneyimleyen ve ondan devamlı zevk alma gayesinde olan hedonik bedenin karşısında acı, gereksiz ve anlamsızlaşmıştır.
Dönüşen bu toplum neoliberal performans öznesi yaratır. Artık eski kavramlar olan disiplin, emir, yasak yerini yine çok da masum olmayan motivasyon, kendini gerçekleştirme gibi kavramlara bırakır.
İktidarın yeni yönetim sloganı artık “mutlu ol”dur. Bu, kişileri bağımlı yapar ve bağımlı kişi kendini özgür sansa da özgür değildir. Yazara göre bu yeni slogan “itaatkar ol”dan çok daha yıkıcı bir zorlama yaratır.
Motivasyon eğitmenleri ve olumlu düşünmenin önde gelen isimleri, iş piyasasının sürekli dalgalanmasının getirdiği mali zorluklarla karşı karşıya olanlara ilham vermek istiyor:
“En ürkütücü ‘değişimler’i bile kucaklayın ve bunları fırsat olarak görün.”
Maalesef bu masum cümle bile kişiyi başarısızlıklarından sorumlu tutuyor. Devrim ise yerini depresyona bırakıyor. Nietzche’nin de ifade ettiği gibi aslında acı, mutlulukla ikiz kardeştir. Acı yoksa mutluluk yavanlaşır ve sıkıcı bir rahatlığa dönüşür.
Acının Anlamsızlığı ve Acının Kurnazlığı
Sosyal medya araçları anestezik bir etkiye sahiptir, hem uyuşturur hem de transparan toplumlarda masum görünen bir gözetleme aracı haline döner. Kendine narsistik bir iç gözlem yapan ve bedene fazlasıyla odaklı olan kişi artık acıya fazlasıyla duyarlı olur ve en ufak bir acı bile katlanılmaz hale gelir.
İş yerinde ya da toplumdaki olası baskılar olumsuzluğun şiddetini ifade eder. Bu stresin içsel yönleri de vardır. Aşırı performans ve aşırı iletişim şeklinde kendini gösteren bir olumlu şiddet de bu konuda başka bir örnektir.
Performans öznesi kendisine şiddet uygular, özgür olmak uğruna kendini sömürür ve tüketir. Artık köle-efendi ilişkisi yoktur, kendisi kırbacı eline alır ve özne kendiyle savaş haline girer. Bu sırada oluşan baskılar depresyona ve kronik ağrılara yol açar.
Hakikat ve Poetik Olarak Acı
“Kopuşlar acı veriyorsa bağlar hakiki demektir.”
Sadece hakikattır acı veren, hakikati olmayan toplumlar aynının cehenneminde kalır. Acı bağ kurmaktır, farktır, gerçekliktir, sanattır, hayattır. Oysa günümüzde acı kendini ifade yolu bulamadan engellenir ve bir çıkmaza dönüşür. Yeni iletişim araçları hayranlık uyandırsa da felaket bir gürültü çıkarmakta ve aynının cehennemini sürdürmektedir.
Acının Diyalektiği
Acı doğası gereği tini canlı tutar. Palyatif toplumda ise aynının devamı vardır; her şeyi dener ama deneyimleyemez, her şeyi fark eder ama bilgi sahibi olamayız. Halbuki acının yarattığı olumsuzluk düşünmeye olanak tanır. Değerleri yeniden değerlendirmeye olanak tanır.
Acının Ontolojisi
“Acı, iyileştirici gücünü hiç ummadığımız bir yerde gösterir.” - Heiddeger
Hiç şüphesiz ki herkes acının ne olduğunu bilir. Mühim olan onunla nasıl iletişim kurduğumuzdur. Dünya ise teknolojik çağda şeffaflaşmaya ve verilere dönüşmeye devam ediyor. Acı ise bir arıza olarak nitelendiriliyor.
Algoritmalar ve yapay zekâ insan davranışını daha şeffaf, hesaplanabilir kılmaya çalışırken bu Dataizm veri totalizmine dönüşüyor. Bu dünyada ise sadece veriler vardır, anlatımdan yoksundur.
Aynı düzen insanı sabırsızlığa, fazla tüketmeye, her şeyin halihazırda olmasına alışmaya itmektedir. Halbuki hazırda olmayana sabır göstermekte uyum vardır, ısrarcılık vardır, duyarlılık vardır. Bunların hepsi ise tüketimin karşıtıdır ve yazara göre bir yetenektir.
Son İnsan
Mutluluk varsa acı da vardır, her kavram zıttı ile tezahür eder. Acıyı yok etmeye çalışan ölümü de yok eder. Bu derinde insanın sonsuza ulaşma arzusudur.
İnsan hayatta kalmak adına kendini ortadan kaldırır. Muhtemelen ölümsüzlüğe de erişir ancak hayatı pahasına…
Sonuç olarak, performans toplumu, acının zayıflık olarak görüldüğü ve bastırılması gereken bir olgu haline geldiği bir ortam oluşturmuş durumda. Artık insan bedeni, sadece üretim aracı olmaktan çıkmış ve hedonik bir deneyim aracı haline gelmiştir. Yazar, bu yeni toplum düzeninin insanları mutlu olmaya zorladığını, ancak aslında bir tür bağımlılık yarattığını ve insanları gerçek anlamda özgürleştirmediğini iddia ediyor. "Palyatif Toplum" kitabı, bu düşündürücü analizi sunarak, acı ve mutluluğun günümüzdeki toplumsal dinamikler üzerindeki etkilerini derinlemesine inceliyor.